Kanser Sebepleri
21.03.2024
KANSER SEBEPLERİ NELERDİR ?
Kanser risk faktörleri kanserin gelişiminde rol oynayan çeşitli etmenleri ifade eder. Bunlar arasında genetik yatkınlık, yaşam tarzı tercihleri ve çevresel maruziyetler bulunur. Kanser risk faktörlerinin farkında olmak ve sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapmak, kanser riskini azaltmada önemli adımlardır.
Kanser çok sayıda faktörün birleşimi sonucunda ortaya çıkan karmaşık bir hastalıktır. Başlıca sebepleri şunlardır:
GENETİK FAKTÖRLER
Kanser bazı genetik mutasyonlar nedeniyle gelişebilir. Kansere yol açan genetik risk faktörleri, ailede kanser öyküsü olan bireylerde daha yaygındır ve bazı durumlarda, kanser riskini artıran genetik değişikliklerin miras alınması söz konusudur. Bazı örnekler şunlardır:
BRCA1 ve BRCA2 Gen Mutasyonları: Bu genetik mutasyonlar özellikle kadınlarda meme ve yumurtalık kanseri riskini önemli ölçüde artırır. BRCA mutasyonları ayrıca pankreas, prostat ve melanom gibi diğer kanser türleriyle de ilişkilendirilmiştir.
Lynch Sendromu: MLH1, MSH2, MSH6, PMS2 ve EPCAM genlerindeki mutasyonlar, kolon, endometrial ve diğer kanser türleri (mide, pankreas, üriner sistem veya beyin) riskini artırır.
CDH1 Gen Mutasyonu: CDH1 genindeki mutasyon herediter diffüz mide kanseri ve meme kanseri riski ile ilişkilidir.
PALB2 Gen Mutasyonu: PALB2 genindeki miras alınan mutasyon meme kanseri riskini artırır ve bazı durumlarda birden fazla pankreas kanseri vakası olan ailelerde görülebilir.
STK11 Gen Mutasyonu: STK11 genindeki mutasyonlar, Peutz-Jeghers sendromuna neden olur ve bu durumda kişiler, meme, serviks, over, gastrointestinal sistem ve pankreas kanserleri riski altındadır.
Bunlar genetik faktörlerin kanser riskinde oynadığı rolün sadece birkaç örneğidir. Genetik değişikliklerin kansere yol açabilmesi için, hücrelerin büyüme ve yayılma biçimlerini değiştirmesi gerekmektedir. Çoğu kanser vakası hayat boyu süren genetik değişikliklerin birikmesi sonucu ortaya çıkar. Kanser riski taşıyan genetik değişikliklere sahip olmak, mutlaka kansere yakalanılacağı anlamına gelmez; ancak bu değişikliklere sahip kişilerde kanser gelişme riski artar.
Ailede kanser öyküsü olan bireylerin, genetik danışmanlık ve gerekirse genetik testler aracılığıyla risklerini değerlendirmeleri önemlidir. Genetik testler, kanser riskini artıran genetik değişikliklerin varlığını belirleyebilir ve erken teşhis ve önleyici tedavi stratejilerine yol açabilir. Ayrıca genetik mutasyonlarla yüksek kanser riski taşıyan bireylerde çevresel faktörler ve yaşam tarzı değişiklikleri, kanser gelişim riskini azaltabilir
Resim 1. Kanser gelişiminde genetik faktörlerin etkisi oldukça yüksektir.
ÇEVRESEL FAKTÖRLER VE YAŞAM TARZI FAKTÖRLERİ:
Kanser gelişiminde çevresel faktörler önemli bir rol oynar. Bunlar arasında ultraviyole ışınlarına maruz kalmak, radyasyon, hava kirliliği ve zararlı kimyasallar bulunur. Sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite eksikliği kanser riskini artırabilir.
Sigara: Sigara ve kanser gelişimi arasındaki ilişki, tıbbi araştırmalar ve sağlık çalışmaları tarafından iyi bir şekilde ispatlanmıştır. Sigara içmek özellikle akciğer kanseri olmak üzere birçok kanser türünün önde gelen nedenlerinden biridir. Sigara dumanı çok sayıda kanserojen madde içerir ve bu maddelerin DNA'ya zarar verme potansiyeli vardır, bu da genetik mutasyonlara ve sonuç olarak kanser gelişimine yol açabilir.
Sigara içmenin neden olduğu kanser türleri sadece akciğer kanseriyle sınırlı değildir. Ağız, gırtlak, yemek borusu, pankreas, mesane, böbrek ve hatta serviks kanseri gibi diğer kanser türlerinin gelişim riski de sigara içenlerde artmaktadır. Sigara ayrıca kanser hücrelerinin vücutta yayılmasını kolaylaştıran ve bağışıklık sisteminin kansere karşı savunma yeteneğini azaltan mekanizmalara da katkıda bulunabilir.
Sigaranın zararları, içilen miktar ve süreyle doğru orantılıdır; daha fazla sigara içmek ve daha uzun süre içmek, kanser riskini artırır. Ancak, sigara içmeyi bırakmak, kanser riskini azaltır ve vücudun kendini onarma sürecini destekler. Sigarayı bıraktıktan sonra bile, eski sigara içicileri, hiç sigara içmemiş kişilere göre belirli kanser türlerine yakalanma riski taşımaya devam eder, ancak bu risk zamanla azalır.
Sigaranın sağlık üzerindeki etkilerine dair farkındalığı artırmak ve bireyleri sigara içmeyi bırakmaya teşvik etmek için önemlidir. Sigarayı bırakma, kanser dahil birçok ciddi sağlık sorununun önlenmesinde etkili bir adımdır.
Alkol Tüketimi: Aşırı alkol tüketimi, özellikle karaciğer, ağız, boğaz ve meme kanseri riskini artırır. Alkol tüketimi ve kanser gelişimi arasındaki ilişki, çeşitli bilimsel araştırmalar tarafından desteklenmektedir. Alkol özellikle karaciğer kanseri olmak üzere çok sayıda kanser türünün gelişimine katkıda bulunan bir risk faktörüdür.
Alkolün kanserojen etkisi, vücutta metabolize edildiğinde oluşan kimyasallar ve bu sürecin hücrelere ve DNA'ya zarar verme potansiyeli ile ilişkilendirilir. Alkol özellikle ağız, yemek borusu, gırtlak, karaciğer ve meme kanserleri olmak üzere birçok kanser türüyle bağlantılıdır. Alkolün zararlı etkileri, tüketilen miktarla doğru orantılıdır; yani risk, alkol tüketiminin artmasıyla birlikte artar. Alkolün bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkileri de kanser riskini artırabilir. Alkol vücudun enfeksiyonlarla ve potansiyel olarak kanserli hücrelerle savaşma yeteneğini azaltabilir. Ayrıca alkol tüketimi, vücudun diğer kanserojen maddelere karşı savunmasız kalmasına da yol açabilir.
Alkol tüketiminin azaltılması, kanser riskini azaltma stratejileri arasında yer alır. Alkol tüketimini sınırlamak veya tamamen bırakmak, kanser dahil birçok sağlık sorununun önlenmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle sağlık personelleri ve kamu sağlığı kuruluşları, bireyleri alkol tüketiminin olası zararları konusunda bilgilendirmeye ve sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapmaya teşvik etmektedir.
Resim 2. Kanser gelişimde rol oynayan çok sayıda çevresel faktör vardır.
Enfeksiyonlar: Bazı virüs ve bakteriler kansere neden olabilir. Örneğin, insan papillomavirüsü (HPV) serviks kanserine, Helikobakter pilori bakterisi mide kanserine yol açabilir.
Kanser gelişimine yol açan bazı enfeksiyonlar şunlardır:
Human Papillomavirus (HPV): HPV, özellikle serviks (rahim ağzı) kanserinin yanı sıra anal, vajinal, vulvar, penil ve orofarengeal (ağız ve boğaz) kanserlerine yol açabilir.
Hepatit B ve C Virüsleri (HBV ve HCV): Kronik HBV veya HCV enfeksiyonları, karaciğer kanserine neden olabilir. Ayrıca HCV non-Hodgkin lenfoma riskini de artırabilir.
Epstein-Barr Virüsü (EBV): EBV, Burkitt lenfoması, Hodgkin ve non-Hodgkin lenfomaları ve mide kanseri riskini artırabilir.
Human İmmunodeficiency Virus (HIV): HIV kendisi doğrudan kansere neden olmaz, ancak bağışıklık sistemini zayıflatır ve diğer onkovirüslerin kansere yol açmasına izin verebilir. HIV ile ilişkili kanserler arasında Kaposi sarkomu, Hodgkin ve non-Hodgkin lenfoma, serviks kanseri ve anüs, karaciğer, ağız, boğaz ve akciğer kanserleri bulunur.
Human Herpesvirus 8 (HHV-8): HHV-8 özellikle bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde Kaposi sarkomuna neden olabilir.
Helikobakter pylori (H. pylori): H. pylori mide yüzeyinde bir lenfoma türü olan MALT lenfomasına yol açabilir.
Opisthorchis viverrini ve Schistosoma hematobium: Bu parazitler sırasıyla safra kanalı kanseri ve mesane kanseri riskini artırabilir.
Bu enfeksiyonların çoğu, ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğinden, korunma ve erken teşhis önemlidir. Örneğin, HPV'ye karşı aşılar mevcuttur ve düzenli tarama testleri ile serviks kanseri erken teşhis edilebilir. Diğer enfeksiyonlar için de benzer önleyici stratejiler ve tedaviler mevcuttur
Hormonal Faktörler: Bazı kanser türleri, özellikle meme ve prostat kanseri, vücuttaki hormon seviyeleriyle ilişkilidir.
Kanser gelişimine yol açan hormonal faktörler, vücuttaki hormon dengelerinin ve hormonlara bağlı biyolojik süreçlerin rol oynamasıyla ilişkilendirilir. Önemli hormonal faktörler şunlardır:
Estrojen ve Progesteron: Bu iki kadın cinsiyet hormonunun, özellikle meme ve endometriyal (rahim içi dokusu) kanserleri gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir. Uzun süreli ve/veya yüksek seviyede bu hormonlara maruz kalmak, meme kanseri riskini artırabilir. Örneğin, erken adet başlangıcı ve geç menopoz, bu hormonlara daha uzun süre maruz kalınmasına neden olarak riski artırır.
Menopozal Hormon Tedavisi: Menopoz sonrası östrojen ve progestin kombinasyonu içeren hormon tedavisi, meme kanseri riskini artırabilir. Östrojen içeren menopozal hormon tedavisi ise rahim alınmamış kadınlarda endometriyal kanser riskini artırabilir.
Hormonal Kontraseptifler ve Kanser Riski: Hormonal kontraseptif kullanımı ile meme kanseri riskinde hafif ve geçici bir artış gözlemlenmiştir. Ancak hormonal kontraseptifler aynı zamanda özellikle yumurtalık kanseri ve endometriyal kanserde riski azaltabilir.
Reprodüktif Faktörler ve Kanser: Doğurganlık tarihi, doğum sayısı ve emzirme gibi üreme ile ilgili faktörler de hormonal dengeler üzerinde etkili olur ve dolayısıyla bazı hormon ilişkili kanser türlerinin riskini etkileyebilir.
Bu faktörler, bir bireyin kanser gelişim riskini etkileyebilecek hormonal dengelerin bir parçasıdır. Hormonlar ve kanser ilişkisini anlamak, kanser önleme ve erken teşhis stratejilerinin geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Yaş: Genel olarak kanser riski yaşla birlikte artar. Bu, hücrelerdeki DNA hasarının birikmesi ve yaşla ilişkili olarak azalan bağışıklık fonksiyonları nedeniyle olabilir. Yaş, kanser riski için en önemli faktörlerden biridir. Kanser teşhis oranları yaşla birlikte artış gösterir. Örneğin, 20 yaşın altındaki kişilerde kanser teşhisi oranı 100.000 kişide 25'ten daha azken, 60 yaş ve üzeri kişilerde bu oran 100.000 kişide 1.000'den fazladır. Kanserin medyan teşhis yaşı 66 yıldır. Bunun anlamı, kanser vakalarının yarısı bu yaşın altındaki, yarısı ise bu yaşın üzerindeki kişilerde görülüyor. Örneğin, meme kanseri için medyan teşhis yaşı 62, kolorektal kanser için 67, akciğer kanseri için 71 ve prostat kanseri için 66'dır. Ancak, kanser her yaşta teşhis edilebilir; örneğin, kemik kanseri çoğunlukla çocukluk ve ergenlik döneminde teşhis edilir
Resim 3. Kanser gelişiminde sigara en önemli engellenebilir risk faktörü olarak kabul edilebilir. Bilinen 13 kanser türü ile ilişkilidir.
Beslenme ve Diyet: Bazı gıdaların ve beslenme alışkanlıklarının kanser riskini artırdığı düşünülmektedir, örneğin yüksek yağ içeriğine sahip diyetler ve işlenmiş et tüketimi.
Beslenme ve kanser arasındaki ilişki, birçok araştırmanın odak noktasıdır ve bu konuda çeşitli bulgular elde edilmiştir. İşte bu ilişki hakkında bazı önemli noktalar:
Meyve ve Sebzeler: Meyve ve sebzelerin yüksek tüketiminin mide kanseri riskini azaltabileceği bulunmuştur. Özellikle yüksek C vitamini konsantrasyonlarına sahip diyetler bu konuda etkili olabilir. Bir çalışmada, β karoten, selenyum ve α tokoferol takviyesinin mide kanseri mortalitesinde önemli bir azalma sağladığı gözlemlenmiştir.
Kırmızı ve İşlenmiş Et: Kırmızı ve işlenmiş et tüketiminin, kolorektal kanser riski ile pozitif bir ilişkisi olduğu tespit edilmiştir. 2015 yılında IARC, işlenmiş eti insanlar için kanserojen olarak sınıflandırmış ve günlük 50 gram işlenmiş et tüketiminin riski %17 oranında artırdığı belirtilmiştir.
Süt ve Kalsiyum: Süt ve kalsiyum tüketiminin, kolorektal kanser riskini orta derecede azalttığı bulunmuştur. Kalsiyum, bağırsak lümeninde ikincil safra asitleri ve hem ile kompleksler oluşturarak koruyucu bir rol oynayabilir.
Diyet Lifleri ve Tam Tahıllar: 1970'lerde Afrika'nın bazı bölgelerinde kolorektal kanser oranlarının düşük olmasının yüksek diyet lifi tüketimiyle ilişkili olduğunu öne sürülmüştür. Prospektif çalışmalar, günde 10 gram daha fazla toplam diyet lifi tüketiminin, kolorektal kanser riskini ortalama %10 oranında azalttığını göstermiştir.
Folik Asit: Yüksek diyet folat alımının, kolorektal kanser riskini azalttığı ile ilişkilendirilmiştir. Ancak yüksek folat durumu kolorektal tümörlerin büyümesini teşvik edebilir ve bu konuda kesin bir sonuca varılamamıştır.
Genel Yaşam Tarzı: Kanserle mücadelede diyetin yanı sıra fiziksel aktivite ve sağlıklı bir vücut ağırlığının korunması da önemlidir. Yaşam tarzı seçimlerinin kanser riskini etkilediği ve kanser ölümlerinin yaklaşık üçte birinin diyet ve fiziksel aktivite gibi yaşam tarzı davranışlarıyla bağlantılı olduğu gösterilmiştir.
Bu bilgiler beslenme ve kanser ilişkisine genel bir bakış sunar. Ancak, bu konudaki araştırmalar devam etmektedir ve kanser riskini azaltmada bireysel faktörler, genetik ve çevresel etmenler de önemlidir. Bu nedenle, herhangi bir diyet değişikliği yapmadan önce bir sağlık profesyoneli ile görüşmek önemlidir.
Sedanter Yaşam: Fiziksel aktivite eksikliği bazı kanser türlerinin gelişim riskini artırabilir. Fiziksel aktivite, kanser gelişiminde önemli bir rol oynar çünkü vücudun genel sağlık durumunu iyileştirir ve birçok kanser türüne karşı koruyucu etki gösterir. Düzenli egzersiz, vücuttaki inflamasyon seviyelerini düşürür, bağışıklık sistemini güçlendirir ve hormon dengesini iyileştirir. Özellikle, obezite ile ilişkili kanser türlerinin önlenmesinde etkilidir, çünkü fiziksel aktivite, sağlıklı bir vücut ağırlığının korunmasına yardımcı olur ve böylece kanserle ilişkili risk faktörlerini azaltır. Ayrıca, egzersiz, bağırsak hareketlerini hızlandırarak, potansiyel kanserojen maddelerin sindirim sisteminden daha hızlı geçmesini sağlayabilir. Bu etkilerin kombinasyonu, fiziksel aktivitenin kanser riskini azaltmada önemli bir faktör olmasını sağlar. Bu nedenle, düzenli fiziksel aktivite, sağlıklı bir yaşam tarzının önemli bir parçası olarak kabul edilir ve kanser riskini azaltmada etkili bir yöntem olarak görülür.
Kronik Hastalıklar: Uzun süreli inflamasyon, kanser gelişim riskini artırabilir.Bazı kronik hastalıklar, özellikle inflamatuar hastalıklar ve bazı kronik viral enfeksiyonlar, kanser riskini artırabilir. Kronik hastalıklar ve kanser gelişimi arasındaki ilişki, hem doğrudan hem de dolaylı yollarla gerçekleşebilir ve bu ilişki karmaşık etkileşimler içerir. Kronik hastalıklar genellikle vücutta inflamasyon (iltihaplanma) seviyelerinin yükselmesine, hormon dengesizliklerine ve metabolik değişikliklere yol açar. Bu durumlar, hücrelerin anormal büyümesine ve kanser gelişimine zemin hazırlayabilir. Örneğin, Tip 2 diyabet ve obezite, insülin direnci ve kronik inflamasyon yoluyla bazı kanser türlerinin riskini artırabilir. Ayrıca, kronik hastalıklar, bağışıklık sistemini zayıflatarak vücudun kanser hücrelerine karşı savunmasını azaltabilir. Hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi durumlarda vücutta oksidatif stresi artırarak DNA hasarına ve hücrelerin anormal davranışlarına neden olabilir. Bu faktörlerin bir araya gelmesi, kronik hastalıkların kanser gelişimi üzerinde doğrudan ve dolaylı etkilerinin olabileceğini gösterir. Bu nedenle, kronik hastalıkların yönetimi ve tedavisi, kanser riskinin azaltılmasında önemli bir faktör olarak görülür.
Bu faktörlerin her biri kanser riskini artırmakla birlikte, çoğu zaman kanserin gelişimi için birden fazla faktörün bir arada olması gerekmektedir. Ayrıca, herkes bu risk faktörlerine maruz kalsa da, herkes kanser geliştirmeyecek demek değildir; genetik ve çevresel faktörlerin karmaşık etkileşimi bu konuda önemlidir. Kanser önleme ve erken teşhis, bu risk faktörlerini yönetmek ve kanser gelişimini engellemek veya erkenden tespit etmek için kritik öneme sahiptir.
Kaynaklar:
https://www.cancer.org/cancer/risk-prevention/genetics.html
https://www.cancer.gov/about-cancer/causes-prevention/genetics
https://www.cancer.gov/about-cancer/causes-prevention/risk/infectious-agents
https://www.cancer.org/cancer/risk-prevention/infections/infections-that-can-lead-to-cancer.html
https://www.cancer.gov/about-cancer/causes-prevention/risk/age
https://www.cancer.gov/about-cancer/causes-prevention/risk/hormones
https://canceratlas.cancer.org/risk-factors/hormones/
https://www.communitycancercenter.org/nutrition/the-relationship-between-nutrition-and-cance